Kendinizden şüphe duymak her zaman düşük özsaygı demek değildir.
Narsist ebeveynler tarafından yetiştirilen yetişkin çocuklar, kendileriyle ilgili iyi bir iyileşme çalışması ile çözülebilecek ve serbest bırakılabilecek olumsuz mesajları içselleştirirler. Ebeveyninizden aldığınız olumsuz mesajlarla test edilen gerçekliğinizle büyüme ve gelişimin her bir çocukluk aşamasından geçerken, erken yaşta kendinizi sorgulamayı öğrendiniz. Belli bir kalıp içerisinde asker gibi yetiştirildiğinizde ve sizin yeriniz kendi benlik duygularınızı arttıran bir ebeveyn olmaktan ziyade, ebeveyninize hizmet etmek olduğunda ilginç şeyler olur. Bunlardan bir tanesi ardı arkası kesilmeyen ve sürekli kusur bulan bir kendinden şüphe haliyle büyümenize neden olur. Bu sizin özsaygınızın düşük olduğu anlamına gelir mi? Her zaman değil. Ancak, kendinden şüphe ve düşük özsaygı aynı şey olarak bir araya geliyor.
Eğer ebeveyniniz sürekli olarak duygu ve düşüncelerinizin yanlış olduğunu, çok hassas olduğunuzu, ebeveyninizi sorgulamamanız gerektiğini, denediğiniz şey ne kadar zor olduğuna bakmadan sizin yeterince iyi olmadığınızı söylüyorsa bunun bir anlamı vardır… yine kendinizle şüphe duygusu tarafından avlanmış olabilirsiniz. Bu sizin mutlaka düşük özsaygısı olan biri olduğunuz anlamına gelmez. Özsaygı, çok düşüklerden çok yükseklere ve aradaki bir sürü seviyede devamlılık gösteren bir süreçtir. Herkes aralıklı olarak kendinden şüphe duyabilirken, narsistler tarafından yetiştirilen çocuklar kendilerini sorgulamaya önceden programlanmışlardır.,
Birçok narsist ebeveyn tarafından yetiştirilen bir sürü yetişkin çocukla çalıştım, çocukluğunda “yeteri kadar iyi değilim” mesajı alan kadınlar ve adamlar gördüm ve onlara “Ne kadar değerli olduğunu göstermeme izin verin” dedim. Mary Marvels olarak adlandırdığım, çalıştığım kadınların önemli bir oranı güçlüler, özgürler, harika şeyler tamamlamış yüksek başarılı kadınlar. İyi bir özsaygıları var, fakat yine de kendilerine şüphe duyguları var.
Benlik saygısı, ihtişam olmadan iyi bir benlik görüşü olan biri olarak tanımlanabilir. Kendini iyi bir insan olarak gören, çalışkan, güvenilir, dürüst, arkadaş canlısı ve kendini olduğu gibi sevebilen birisidir. Bu, kendinden şüphe duymanın asla ortaya çıkmayacağı anlamına gelmez. Çalışmamdaki Mary Marvels, “Başkalarının fırlattığı tuğlalarla bir temel oluşturabilen başarılı bir insandır.” (David Brinkley)
İyileştirici çalışmaların değişik serilerinde gördüğüm problemler: 1) kendine kredi verememek ve 2) bazen sahtekar gibi hissetmek. Bence bu konulara kendinden şüphe duygusu ve negatif çocukluk mesajları sebebiyet veriyor. Ama onlara el atılabilir. Gelin, daha yakından göz atalım.
Kendine Kredi Verememek
Eğer, yetişkin bir çocuk narsist bir ebeveyn tarafından yetiştirildiyse, her zaman narsist bir kişilik olarak büyüyeceğinden korkacaktır. Kibirli olmaktan ve narsist gibi davranmaktan korktuğu için kendine kredi vermeyi zorlaştırır. Çocukluk çağında onlara şu söylenmelidir “Koca kafalı olma.” Bu tam olarak ne demektir? Biliyorsunuz ki, narsist kişilikli insanlar samimiyetsizlik içinde kibirlidirler ve çoğu zaman çılgın palavralarından geri adım atmazlar. Yetersiz içsel duygularını saklamak için kendilerini olduklarından daha büyük gösterirler. Gerçek bir narsistin “görkemli bir kendini önemli görme duygusu, abartılmış başarıları ve yetenekleri, orantısız başarılarla bir üstün bir kişi olarak hatırlanma beklentisi” vardır. (Ruhsal Bozuklukların Teşhis ve İstatistik Elkitabı, dördüncü baskı)
Bu şu demektir; eğer yetenekli bir insansanız ve hayatta hep çok sıkı çalıştıysanız, bu gerçektir ve bunun için kendinize kredi verebilirsiniz. Övünmeye ihtiyacınız yoktur, fakat kredinin vadesi geldiğinde, kendinize bu krediyi verebilirsiniz. Bu bir tür içsel kendini iyileştirme halidir. Elizabeth Kubler-Ross şöyle der; “İnsanlar vitray pencereler gibidir. Güneş çıktığında parlarlar, ama karanlık çöktüğünde, onların gerçek güzelliği içeriden ışık geldiğinde meydana çıkar.“
Narsist ebeveynlerin birçok yetişkin çocukları kendi bahçelerini kendi içsel ruhlarının ışığı, umudu ve taze çiçek açmış laleleriyle ekmeyi öğrendiler. Onlara “sen yapamazsın” denildiği zaman, yapman gerekiyor anlamına gelebileceğini, gerçekten kendilerini önemsemeyi ve kendinden şüphe duyan düşünce yapısı düşmanını kovalamayı öğrendiler. Sonrasında, yapamazsın denilen şeyi yaptığınızda, kendinize inanmanız için kendinize kredi verebilirsiniz. Günün sonunda, bu sizin hayaliniz ve bu kimseye değil size ait.
Aldatan Sendromu
Aldatan sendromu, hangi seviyede olursa olsun, hatta zorlu kazanılmış başarıları bile kabul edememe ve başarıyı talep etme halidir. Çünkü ortada başarıyı hak etmediğinize veya sadece bir sahtekar olduğunuza dair mantıksız bir korku vardır. Başarının dışardan görünen işaretleri sadece iyi şans veya iyi zamanlamadır. Bir “sahtekar” kendini aldatan gibi hissedebilir ve başkalarını kendisinin gerçekte olduğundan daha zeki veya daha yetenekli olarak görmelerini sağlayabilir. Bu, görkemliği destekleyecek özgeçmişi olmayan narsistler için doğru olsa da, zor kazanılan başarı için doğru değildir.
Molly, 38 yaşında, doktor ünvanını aldıktan hemen sonraki hislerini anımsıyor: “Aslında, o lanet tezi yazdım, ama inanın ki, onu kimsenin okumasına izin vermeyeceğim. Kimsenin kulağa ne kadar aptalca geldiğini görmesini istemiyorum. Bu dereceyi almış olmam şaşırtıcı. Belki benim alanım özellikle kolay olanı veya profesörler bu kadar zaman sonra beni beni geçirmek zorunda olduklarını düşünmüşlerdir.”
Molly’den sadece tezinin bir bölümünü uluslararası bir kitaba teslim etmesi istenmemiş, aynı zamanda uluslararası bir konferansta araştırmasıyla ilgili bir konuşma yapması da istenmişti. Bilincinin derinliklerinde, yapabileceğini biliyordu. Ama bu içindeki dırdırlanan kendinden şüphecilik kendisine kredi vermesini alıkoydu. Birçok inanılmaz derecede işinin ehli kadınlar ve adamlar benzer hikayeleri paylaştılar.
Marianne Williamson’ın popüler ve ilham veren söylemini çok sevdim: “Bizim en derin korkumuz kendimizin yetersiz olması değil. Bizim en derin korkumuz haddinden fazla güçlü olmamız. O bizim ışığımız, bizi daha çok korkutan karanlığımız değil. Kendimize zeki, muhteşem, yetenekli, mükemmel olmak için kim olduğumuzu soruyoruz. Aslında, kim değilsiniz? Tanrının evladısınız. Hepimiz çocuklar gibi parlamalıyız. İçimizdeki Tanrı’nın yüceliğini tezahür ettirmek için doğduk. Bu sadece bazılarımızda değil, hepimizin içinde var olan bir şeydir. Ve kendi ışığımızın parlamasına izin verirsek, bilmeden başka insanların da aynı şeyi yapmalarına izin vermiş oluruz. Kendi korkularımızdan kurtuldukça, varlığımız otomatik olarak başkalarını özgürleştirecektir.”
Bilincinin derinliklerinde, özsaygın orada duruyor. Kendinden şüphe duymanın şeytanlarıyla savaşın ve iyileşme çabalarınızı kucaklayın. Başka hiç kimse size inanmazken, sizin kendinize inanmanız üstesinden geleceğiniz bir meydan okumadır. Başkasının sizi övmesini beklemeyin ve kendinize kırmızı güller alın. Kazandığınızda onu kendinize verin. Kendinizi sıvazlamak mümkün. Tanrı bizleri kıçımıza tekme atmak için dizayn etmedi. Deneyin… fiziksel olarak bunu yapmak mümkün değil.
Kaynak: Are You Plagued With Self-Doubt? | Psychology Today adlı makalenin çevirisidir.